Elektromanyetik Radyasyon Ölçümü

Elektromanyetik Radyasyon Ölçümü


Gsm baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik alan şiddetinin evinizdeki, iş yerinizdeki etkisinin ölçümünü profesyonel olarak, uluslararsı standartlara uygun olarak yapıyor ve sonuçları rapor şeklinde sizlere sunuyoruz. Yalam alanızdaki göreceli olası yüksek elektromanyetik alan şiddetine maruz kalan alanlarda nasıl değerleri azaltabileceği konusunda size danışmanlık hizmeti sunuyoruz.

Tel: 216 415 80 87

İş Başvurusu

30 Nisan 2007

Çağlayan Cumhuriyet Mitingi Muhteşemdi

Ben de ordaydım. Hep beraber AKP hükümetini istifaya çağırdık. Çankaya'ya imam istemediğimizi dile getirdik. Meclis başkanı Cumhuriyet düşmanı diye bağırdık.

Tarihi mitingte atılan diğer sloganlar şöyledi:

Çankaya yolları irticaya, şeriata kapalı .
Tayyip'i alana Aydın Doğan bedava .
Satılmış medya istemiyoruz.
TRT dışarı.
AKP halka hesap verecek .
Susma sustukça vatan elden gidiyor .
Çankaya'ya imam istemiyoruz .
Türkiye ayıldı, imam bayıldı .
Bindirilmiş kıta burada, Tayyip nerede? .
Tayyip baksana, kaç kişiyiz saysana.
Atatürk'ün evinde senin işin ne? .
Hepimiz Kemalistiz, hepimiz Türküz .
Sigortalar attı, ampul patladı .
Türkiye laiktir laik kalacak .
Yarın çok geç olacak .
Her şey vatan için .
Atatürk gençliği görev başında .
Çarşı, Gül'e karşı (Beşiktaşlılar) .



Mitingde açılan pankartlar:
Cumhuriyet için birleşmeyeni sandıkta çizeriz .
19 Mayıs 1919'da başladı bu dava gericilerle kavgamız devam ediyor .
Halife değil, cumhurbaşkanı istiyoruz .
Fethullah yılanı çek artık parmağını .
Amerikanın gizli plancısı Abdullah Gül Çankaya'ya çıkamaz .
Bindirilmiş değil, 1000-dirilmiş kuvvetler .
Türkiye'nin gururu TSK.

"Google Osman"

28 Nisan 2007

''CUMHURİYET İÇİN ÇAĞLAYAN MİTİNGİNE ÇAĞRI''


* TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE İÇİN

* ÜLKENİN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ İÇİN

* İRTİCAYA, DİNCİ VE IRKÇI FAŞİZME ''DUR'' DEMEK İÇİN

* CUMHURİYETİMİZİN KAZANIMLARINA VE KURUMLARINA SAHİP ÇIKMAK İÇİN

* TAM ANLAMINDA DEMOKRATİK, LAİK, SOSYAL HUKUK DEVLETİ İÇİN

29 NİSAN 2007 PAZAR GÜNÜ SAAT 14:00 DE

ŞİŞLİ/ÇAĞLAYAN MEYDANINDA BULUŞALIM




"Google Osman"

Bir Kutu Kola İçerseniz Vücudunuzda Neler Olur?


Dün bir internet sitesinde rastladım bu habere.Ailece oldukça fazla kola içtiğimiz için de dikkatimi çekti ve hemen okudum. Yazı 1 kutu kola içtikten sonra vücudumuzda gerçekleşen değişikliklerden bahsediyor. Bakın başımıza neler geliyormuş:

İlk 10 dakika: 10 çay kaşığı dolusu şeker vücut sisteminize tesir eder (Günlük almanız gerekenin %100’ü!). Bu kadar şeker yüzünden kusmazsınız çünkü içerisinde bulunan fosforik asit sizin bu tadı duymanıza izin vermez, engel olur.

20 dakika: İnsülin patlaması yüzünden şeker kanınıza saplanır. Şekerin çevrilmesi sayesinde karaciğeriniz bu olaya yanıt verir bu da sizi şişmanlığa teslim olmaya iter (Bu uzun zamanda kendisini gösterir.)

40 dakika: Kafein emilimi tamamlanır. Kan basıncınız artar, buna karşılık olarak karaciğeriniz kan dolaşımınıza gerekende çok daha fazla şeker üretir. Beyninizde bulunan adenozin haznesi artık kilitlenmiş, işlem yapamaz olmuştur.

45 dakika: Beyninizin bu anlık hazzı fark etmesi üzerine vücudunuzdaki dopamin üretimi harekete geçer. Bu arada bu olay fiziksel olarak eroinle aynı görevdedir!

60 dakika: Metabolizmaya uzaktan müdahale sonucu fosforik asit kalsiyuma, bağırsak sisteminizde bulunan magnezyum ve çinkoya engel olur. Bu da yüksek dozda şeker ve yapay tatlandırıcı sayesinde kalsiyum ve üre boşaltımını şiddetlendirir.

60 dakika: Kafeinin idrar söktürücü özelliği devreye girer (Bu da sizin sürekli tuvalete gitmenize neden olur:) ) Artık vücudunuzda depolanmış olan kalsiyum, magnezyum kemiklerinize faydalı olan sodyum, elektrolit, su ve çinkonun dışarı idrar yoluyla atılacağından emin olabilirsiniz.

60 dakika: Olayın çılgın tarafı gerçekleşecek olan bu şeker patlaması sizin vücut olarak güçsüz düşmenize neden olur. Belki sinirlenebilir ve/veya hareketsiz kalabilirsiniz. Ve gerçekten kola yüzünden çok fazla su kaybedersiniz. Fakat bunu eleştirmeden önce kolanın doğal besinlerdeki vücudunuza, sisteminize, sağlam kemik ve diş yapısına sahip olabilme gücünü engellediğinin farkında olun.


Kaynak:http://healthbolt.net/2006/12/08/what-happens-to-your-body-if-you-drink-a-coke-right-now/


"Google Osman"

Genelkurmay'dan AKP'ye muhtıra

Genelkurmay başkanlığından 27 Nisan 2007 tarihli şok açıklama:




Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir. Uygun ortamlarda ilgili makamların, sürekli dikkatine sunulmakta olan bu faaliyetler; temel değerlerin sorgulanarak yeniden tanımlanması isteklerinden, devletimizin bağımsızlığı ile ulusumuzun birlik ve beraberliğinin simgesi olan milli bayramlarımıza alternatif kutlamalar tertip etmeye kadar değişen geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır.

Bu faaliyetlere girişenler, halkımızın kutsal dini duygularını istismar etmekten çekinmemekte, devlete açık bir meydan okumaya dönüşen bu çabaları din kisvesi arkasına saklayarak, asıl amaçlarını gizlemeye çalışmaktadırlar. Özellikle kadınların ve küçük çocukların bu tür faaliyetlerde ön plana çıkarılması, ülkemizin birlik ve bütünlüğüne karşı yürütülen yıkıcı ve bölücü eylemlerle şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır.

Bu bağlamda;

Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde kuran okuma yarışması tertiplenmiş, ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.

22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş, bu sırada Atatürk resimleri ve Türk bayraklarının indirilmesine teşebbüs edilerek geceyi tertipleyenlerin gerçek amaç ve niyetleri açıkça ortaya konulmuştur.

Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.

Okullarda kutlanacak etkinlikler, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgili yönergelerinde belirtilmiştir. Ancak, bu tür kutlamaların yönerge dışı talimatlarla yerine getirildiği tespit edilmiş ve Genelkurmay Başkanlığınca yetkili kurumlar bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir önleyici tedbir alınmadığı gözlenmiştir.

Anılan faaliyetlerin önemli bir kısmının bu tür olaylara müdahale etmesi ve engel olması gereken mülki makamların müsaadesi ile ve bilgisi dahilinde yapılmış olması meseleyi daha da vahim hale getirmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Cumhuriyet karşıtı olan ve devletimizin temel niteliklerini aşındırmaktan başka amaç taşımayan bu irticai anlayış, son günlerdeki bazı gelişmeler ve söylemlerden de cesaret almakta ve faaliyetlerinin kapsamını genişletmektedir.

Bölgemizdeki gelişmeler, din ile oynamanın ve inancın siyasi bir söyleme ve amaca alet edilmesinin yol açabileceği felaketlerin ibret alınması gereken örnekleri ile doludur. Kutsal bir inancın üzerine yüklenmeye çalışılan siyasi bir söylem veya ideolojinin inancı ortadan kaldırarak, başka bir şeye dönüştüğü, ülkemizde ve ülke dışında görülebilmektedir. Malatya’da ortaya çıkan olayın bunun çarpıcı bir örneği olduğu ifade edilebilir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çağdaş bir demokrasi olarak, huzur ve istikrar içinde yaşamasının tek şartının, devletin Anayasamızda belirlenmiş olan temel niteliklerine sahip çıkmaktan geçtiği şüphesizdir.

Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.

Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.

Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.

Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Kaynak: http://tsk.mil.tr/bashalk/basac/2007/a08.htm

"Google Osman"

27 Nisan 2007

Hayvanlar Alemi




"Google Osman"

Mevlâna (1207-1273) / Unesco 2007 Mevlana Yılı

Unesco, 2007'yi Mevlana yılı ilan etti. Ama Mevlana'yı ne kadar biliyoruz? Aşağıda Mevlana hakkında ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.
Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.

Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.



Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı.

Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.


Sultânü'l-Ulemâ Nişâbur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti.

1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun' u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.

Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni tahsis etti.

Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi.



Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.

Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.

Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.


"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir"


"Google Osman"

26 Nisan 2007

Bilgisayar ve Elektronik Cihaz Alanında Satış Yapan En İyi Siteler

Bu sitelere girerek uygun fiyata laptop, monitör, ipod... gibi ürünleri bulabilirsiniz. Dünyanın en iyi e-retailer(internet perakendecisi) olan bu siteleri mutlaka inceleyin.




www.BestBuy.com
www.Crutchfield.com
www.Dell.com
www.GameStop.com
www.JR.com
www.Palm.com
www.TigerDirect.com
www.YesAsia.com

Kaynak:http://www.internetretailer.com/internet/marketing-conference/89960-internet-retailer-best-web-top-50-retail-sites.html

"Google Osman"

25 Nisan 2007

Abdullah Gül cumhurbaşkanı adayı oldu da ne değişti?

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 14 Nisan Ankara mitinginin tartışmasız bir şekilde ortaya koyduğu toplumsal tepkiyi yumuşutmak için, çok istemesine karşın cumhurbaşkanlığı için aday olmadı. Ancak, herhangi bir uzlaşma arayışına da girmeden tek başına ve dayatmacı bir yaklaşımla AKP'nin, sadece AKP'nin oylarıyla cumhurbaşkanı seçilecek bir ismi, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü aday gösterdi.

Gül, düşük profilli bir aday değildir. AKP'nin Erdoğan'la birlikte iki liderinden biridir. AKP'nin kurduğu 58'inci hükümetin başbakanıdır. Refah Partisi hükümetlerinin bakanıdır. 1970'li yılların islamcı gençlik örgütleri Milli Türk Talebe Birliği ve Akıncı Gençlik Derneği kökenlidir. Necip Fazıl Kısakürek ekolüne bağlı bir islamcı geçmişe sahiptir. Eşi türbanlıdır ve türbnıyla üniversiteye giremediği için Avrupa İnsan Hakları Mahemesi'ne Türkiye hakkında/aleyhinde dava açmıştır.

Erdoğan, deyim uygunsa kendi ikizini Çankaya için aday göstermiştir. Başka bir anlatımla Gül, farklı bir üsluba sahip olsa da yol arkadaşı Erdoğan'la aynı zihniyete sahiptir. Dünya Bankası ve Suudi Arap Bankası'nda çalışan Gül, Amerikan finans çevreleriyle yakın ilişkilere sahiptir.

Erdoğan'ın aday olması halinde, Türk siyasal yaşamında bir kırılma tehlikesi sezen uluslararası finans çevrelerinin uyarıları da, Gül'ün aday olarak belirlenmesinde etkili olmuştur.

Şunu açakça belirtmek gerekir ki, Erdoğan'ın aday olmaması örtülü 'sivil darbe' sürecini kesintiye uğratmamıştır. Tam tersine, AKP ve Erdoğan bütün iktidarı istemeye devam etmekte, Çankaya'yı fethetme sürecini işletmektedir. Bu konuda ABD'nin desteğini de aldıkları anlaşılmaktadır.

Gül, tam bir teslimiyetçidir. Avrupa Birliği'nin bütün isteklerine 'evet' diyen, elindeki kozları masaya sürmeye cesaret edemeyen, ulusal çıkarları savunamayan, Batı'nın desteğinde Türkiye'yi bir "ılımlı islam" ülkesi haline getirme stratejisini inatla sürdüren politikacıdır. Kıbrıs'ta verilen bütün tavizlerin sorumlularından biridir. Başarısız bir dışişleri bakanıdır.

Türkiye büyük bir tehditle karşı karşıyadır. Cumhurbaşkanlığı, hükümet, Meclis, yerel yönetimler ve yüksek yargı aynı siyasal çizginin tekeline geçmek üzeredir.

Medya ekonomik ve siyasi zor kullanılarak ele geçirilmiş, kamuoyu ise sindirilmeye çalışılmaktadır.

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'a, Gül'ün adaylığı konusunda ne düşündüğü sorulduğunda, "Vatana, millete ve İslam dünyasına hayırlı olsun" demiştir. Türkiye ne zamandan beri, "İslam dünyasına hayırlı olacak" bir cumhurbaşkanı seçmektedir?

Çankaya, Recep Tayyip Erdoğan'la aynı zihniyete sahip bir kişiye teslim edilmek istenmektedir. Çarpık seçim sistemi sonucu, toplam seçmen sayısının yüzde 25'inin oylarıyla Meclis'in yüzde 65'ini eline geçiren AKP, totaliter bir anlayışla topluma meydan okumaktadır. Bu yapısıyla Meclis, temsilde adaletten uzak ve maşruiyeti tartışmaladır. Bütün bu nedenlerle, tıpkı Erdoğan'a olduğu gibi Gül'ün de cumhurbaşkanlığına karşı çıkılmalıdır.

Bunun için önümüzde bir fırsat vardır; İstanbul Çağlayan meydanında 29 Nisan günü yapılacak mitinge bütün demokrasi güçlerinin en geniş katılımını sağlamak, bu ülkenin yurtseverlerinin görevi olmalıdır.

Kaynak: http://www.tuncayozkan.com/haber.php?haber_id=14684

"Google Osman"

23 Nisan 2007

Google'dan 23 Nisan'a özel logo

Google sonunda Türkiye'nin özel günleri için de logo yapmaya karar verdi ve ilk logo 23 Nisan için...


"Google Osman"

20 Nisan 2007

Süleymaniye Camii




Osmanlı'nın eski yapılarında, iki önemli konuya özen gösterilirdi. Bunlardan biri yapının yapılacağı yer, ikincisi de yapının bölümlerinin birbirine uyum sağlamasıdır. Yeri bakımından yapısı yüksek bir alanda bulunsun, bulunmasın yapının sayesinde geniş bir alan görülür. Ne kadar uzağa bakılsa gökyüzü görülür. Yapının genel görünümü gösterişli ve genişçedir. Her ayrıntısı ve çeşitli süslemeleriyle devamlı şekilde sâde ve uyumlu bir etki sağlayabilir.

Mimar Sinan ile öğrencilerinin üstün zekâları sayesinde mey- dana gelen güzel sanat eserleri içinde Osmanlı Mimari usullerinin en gerçekçi olar~k görüldüğü yapı, Süleymâniye Cami'dir.

Camii, Kantarcılar mahallesine bakan bir tepe üzerinde Bâb-ı Vâlâ-yı Seraskeri (Genelkurmay Başkanlığı bugünkü İstanbul Üniversitesi Rektörlük ve diğer binaları) ile Bâb-ı Vâlâ-yı Fetvâ- penâhî (bugünkü İstanbul Müftülüğü binası) arasındadır. Ulu bir görüntü ile göğe doğru uzanır. Geniş avlusunda etrafa göz atıldığında Rumeli ve Anadolu kıtaları ve İstanbul önünde birleşen iki deniz ve adalar görülür. Biraz daha uzaktan ve havanın sisi için- den Keşi~ (Bursa Ulu Dağ) Dağı, açık bir havada Osmanlı'nın eski büyüklüğünü düşündürür.

Böyle bir güzel görünüm insanın aklına hoş düşünceler getirir. Süleymaniye Cami'nin oldukça sade olan dış görünümü, son de rece güzel ve etkili hatları, bulunduğu yerin güzelliğini tamamlar. İnsanın düşüncelerini en doruk noktada kendisini yaratana ulaştırır. Süleymâniye Camü 1556 yılında Kanûnî Sultan Süleyman ta- rafından yaptırılmıştır. Avlusunun iki yanında minareleri vardır. Rivayete göre, dört minâre, camii yaptıranın İstanbul'un fethin- den sonra dördüncü hükümdar olduğunu gösterir. Minârelerin şerefelerinin toplam sayısıda Kanunî Sultan Süleyman'ın Osman- lı Devleti'nin kurucusu olan Sultan Osman Gazi'den sonra onuncu padişah olduğunu belirtir. Cami ön kısmının iki yanındaki minarelerde ikişer ve avlunun sonunda iki minarede de üçer şerefe olup dört minarede toplam on şerefedir ve alt kısımlarında sarkaç süslemeleri vardır.

Yine Cami'nin ön kısmıyla iki yanında bulunan üç güzel k dan içeri girilir. Bu kapıların üstleri yassı kemerlidirler. Kemerin üzerinde de süslü oymalar vardır. Kubbenin etrafında yirmi dört kubbe ve bir o kadar da sütunlar ile bir daire oluşur. Ön kısmında bulunan kapıya en yakın olan iki sütun somaki taşındandır. Diğer sütunlardan sıra ile onu sarı gül renginde mermer ve onu da beyaz mermerdendir. Bu sütunların tamamı mücevherî mimarî yöntemi ile yapılmış olup boşlukları beyaz mermerdir. Sarkaçların uçları dahi süslenmiştir. Caminin çatısında yi: dört kubbe vardır. Kubbelerin iç yüzeyleri yağlıboya üzerine çek motifleri işlenip süslenmiştir. Ortada olan en büyük kubbe beyaz mermerden sarkaçlar ile süslenmiş olup, sarkaçların ucu yaldızlıdır.

Caminin iç kapısının yukarı kısmı üçgen şekilde, süslü beyaz mermerden yapılmıştır. Üzerindeki süsleme son derece güzel olup görünüşü dahi büyük yapılara örnektir. Kapı caminin bütün mimari özellikleri ile son derecede uyumludur.

Cami binası ile 'avlunun duvarı arasında eşit aralıklarda ve her iki tarafta iki küçük oda vardır. Kapı aralığının pencereleri dik- dörtgen şekildedir. Ortalarında mavi yüzey üzerine mineli çiniler ile süslenmiş bir kemer bulunmaktadır. Bu kemerin üzerinde beyaz harflerle âyetler yazılı levhalar vardır.

Kapının önünde avlunun ortasında üzeri çinko kaplı ve birbiri- ne paralel dört yönlü, son derece sade bir şadırvan yapılmıştır. Bunun güzel süslemeleri zümrüd yeşili renkte boyanmış demir parmaklıklardır. Bu parmaklıkların üzerindeki pervazlar beyaz mermerdendir. Bunların üzerinde de büyük yaprak şekilleri bezenmiştir ki bu yaprakların ortalan da zümrüt rengidir.

Avlunun tabanı tamamen beyaz büyük mermer taşlarla döşelidir. Ancak caminin içine girilecek bölümde kapı arasında yani, büyük kapının önünde çok güzel somakiden yapılmış iki metre kadar çapında yuvarlak bir taş konulmuştur.

Her ne ise bu somaki taşın üzerinden geçilip caminin içine girilir. Orada ilgi çekici olarak göze ilk görünen şey caminin son derece geniş alanı ve yüksek kubbesidir. Kubbenin tamamının üzerinde açık, mavi, beyaz ve sarı süslemeler kaplıdır.

Bu renkler cami çok canlı bir şekilde süslemektedir. İçten ve dıştan birçok işlemeler ve oymalar, değerli mermerler ve fağfurî (porselen)ler vardır. Bu işlemelerde beyaz ile mavi, özellikle be- yaz renk çoktur. Somaki ve gül renginde granit sütunlar ve bazı kırmızı çizgiler süslemelere uyumlu şekilde çeşni katarlar. İşlemelerin yaldızlan da son derece sınırlı bir şekilde kullanılmış olduğundan yapının ulu görüntüsüne zarar vermemiştir.

Büyük kubbeyi tutan dört büyük dirsek vardır. Bunların, alt yanında da, giriş katı ile kadınlara özel olan ve kare şeklinde caminin ortasına bakan mahfelin bulunduğu yerin karşısında ikinci katın yan tabakalarının dayandığı sütunlar bulunmaktadır.

Ortada bulunan dairenin etrafında üç yuvarlak kat vardır. Ramazan ve bayram gecelerinde bunların parmaklıkları üzerinde yakılan kandiller yıldız, çiçek ve yaprak gibi şekiller oluştururlar. Bu katların birine kapının yanında yapılmış iki merdivenden girilir. İki yüksek katdan biri ortada bulunan büyük kubbenin al- tındadır. Yukarıda sözü edilen kubbelerin üzerine de cami avlusunun dışından konulmuş ağaç merdivenler ile çıkılır. Bu ikinci

katta insan hoş bir manevî duyguya kapılır. Caminin içinde çıkan her çeşit ses (akustik) orada toplanır. Caminin içinde herhangi bir tarafında al~ak sesle bile söylenmiş olsa, her ne söylenirse orada duyulur.

İlgi çekici insanı şaşırtan diğer bir özellik de mimarlara örnek gösterilebilir. Bunu da aşağıda açıklayalım: Yeraltında birtakım yollar kazılıp üzerlerinde birtakım kemerler yapılmıştır. Bu yollardan caminin içinden dışarıda, Süleymâniye'nin bütün yan yapılarına su dağıtan su depolarına gidilir. Süleymâniye Camii'nin mimarı ünlü Mimar Sinan cami içinde devamlı hoş güzel bir hava bulundurmak için bu yer altındaki yolları yapmıştır. Caminin ta- banının orta kısmında yer alan bu yollar üzerinde tahtadan kapaklar konularak aşağıdan gelen hava aracılığı ile caminin içerisinin yaz mevsiminde devamlı serin ve kış mevsiminde sıcak olması sağlanmıştır.

Süleymâniye Camii’sini süslemekte olan levhaların tümü ünlü hattat Hasan Çelebi tarafından çizilmiş ve yazılmıştır. Bu ünlü hattatın mezarı Sütlüce'de öğretmeni olan kişinin yanındadır. Hasan Çelebi'nin güzel eserlerinden olarak mavi zemin üzerine be- yaz harfleri oluşturan mineli çiniler gerçekten övgüyle anlatılacak eserlerdir. Bu çinilerin etrafı zümrüt mavisi renkte yaprak şekille- ri olarak mihrabın iki tarafını süslerler. Sol tarafta bulunan minber gibi mihrabın da beyaz mermerden yapılmış süslü sarkaçları vardır. Minberi oluşturan mermer taşlar dört parçadır. Minberin kapısıyla kanatlan birinin uzunluğu ve diğerinin yüksekliği sekiz metre olarak tek parça mermerden yapılmıştır. Sağ tarafta bulunan mahfel (Padişaha özel bölme)de beyaz mermerden olup, mücevherî mimari yöntemi ile yapılmıştır ve uçlarında süslü be- yaz mermerden başlıklar ile somakî sütunları vardır. Bu mahfelde abdest almak için çok süslü iki musluk vardır. Mahfelin kapısıyla tahtaları tamamen geometrik şekiller oyulmuş ceviz ağacın- dandır. Yine aynı mahfelde bulunan ceviz bir kürsünün üzerin- deki oymalar da son derece özenilerek yapılmıştır. Caminin diğer tarafında hatib (din konularında konu~san, bilgi veren)'in konuş- ma yeri vardır. Burası sade olarak yapılmış ise de Padişah mahfeli kadar güzeldir ve mücevherî yöntem ile yapılmıştır. Hatib mahfelinin arka kısmında bir kütüphane yapılmıştır. Çok güzel bir parmaklık ile ayrılmıştır. Bu parmaklığın onarımı Sultan I. Mahmud zamanında Sadrazam Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra bu parmaklık Ahmet Vefik Efendi tarafından tekrar onarım yapılarak yenilenmiştir. Camiden dışarı çıkıldığın- da diğer dış katların üslerinden geçilir. Bu katların en a~ağıdaki olanı sıra ile kemer şeklindeki kubbeler ile yapılmıştır. Bu kubbelerin bazıları yüksek ve bazıları da alçak ve dardır. En yukarıdaki kubbe ise müstevî mimari yönteminde yapılmış olup kemerleri aynı hizada dar ve yüksektir.

Kıble tarafında içinde gül ağaçları dikili mezarlar vardır. Bunların ortasında çok güzel türbeler de bulunur. Bunlardan camiyi yaptıran Padişahın (Kanûnî Sultan Süleyman) türbesi de buradadır. Türbenin tanıtımı özel olarak ayrıca yapılacaktır. Türbenin et- rafında gerek padişah soyundan, gerek tarihte adı geçmiş ünlü kişilerden bazılarının mezarları olduğu gibi ünlü Sadrazam Ali Paşa ile ailesi de orada gömülüdür.

Süleymâniye Camii'nin mimarı olan Mimar Sinan'ın mezarı bu anlatılan ünlülerin arasında olmayıp, Caminin dış avlusu ile kendi zamanında Yeniçeri Ocağı olan Bâb-ı Fetvâ-Penâhî (bugünkü

İstanbul Müftülüğü) arasında, kendilerine özel, alçak gönüllüce bir güzel mezar yapmıştır.

Mimar Sinan'ın Yeniçeri (bir askerî sınıf) komutanlarından olduğu ve uzun zaman onur ve şerefle mimar oldukları sürece yeniçeriler sınıfında Hasekilik ulufesi (ücreti) almış olduğu bilinmektedir.

Başlangıçta Osmanlı Devleti'nin askerî gücünü en yüksek düzeye çıkarmış oldukları halde sonraları devamlı ayaklanmalar ile hem padişaha hem de halka zararlı davranışlarda bulunan Yeniçeri Ocağı, Sultan II. Mahmud tarafından yüksek kararlılıkları ile kapatılmasıyla, geride kalanlara yeniçerilerin adını hatıra getirecek bir iz ve eser bırakmayıp herşeyiyle yok edilmiştir. Hatta Yeniçerilerin mezar taşlarında bulunan imâme (başlıklar)leri kırılmıştır. Ancak özel olarak Mimar Sinan'ın mezarına dokunulmamıştır. Padişah Sultan II. Mahmud'un özel izinleri ile Osmanlı Mimarisi'nin öncülerinden olan kişinin mezarı üstünde Hasekîlerin görülmeye değer imâmelerinin şekli bugünde durmaktadır.

Süleymâniye Camii'nin yan yapıları İslâmi bilimlerin öğretildiği özel bir mektep, dört yüksek okul (medrese), bir lise, bir tıb mektebi, bir ilk öğretim mektebi, bir aşevi ve öğrenciler için hastahane, bir hamam ve bir akıl hastahanesinden oluşan külliyeden meydana gelir.

Peçevî Tarihi'nin 424. sayfasında anlatıldığına göre Süleymâniye Camii'nin yapılmasında vekillere (hesap görevlisi, muhasebeci) tarafından tutulan defter kayıtlarında caminin yapım giderlerinin sekizyüzdoksanaltıbin sekizyüzseksen üç (896.883) florin olarak gösterilmektedir. O zaman elli tanesi bir kuruş olmak üzere elliüç milyon yediyüzseksenikibin dokuzyüz (53.782.900) akçe karşılığıdır.

Kanunî Sultan Süleyman'ın zamanındaki bir kuruşun zamanımızdaki gümüş Mecidiye ile elli kuruş yirmiyedi paraya karşılık olacağı Mösyö Belen tarafından tahmin olunduğuna göre Süleymâniye Camii’nin bütün yapım giderleri şimdiki hesaplarla ve Sîm Mecidiye (bir para çeşidi) karşılığı olarak ellidörtmilyon beş- yüzsekizbin dokuzyüzaltmışdokuz (54.508.969) kuruşa ve yahut onmilyon dokuzyüzbin (10.900.000) Frank'a ulaşır. Florin altmış akçe olarak hesaplanırsa yaklaşık yine bu rakkam elde edilir.



"Google Osman"

Türkiye'nin en modern şehri İzmir


BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ ?


• İzmir’in en az 8000 yıllık bir tarihe sahip olduğunu,
• Dünya'nın en büyük 3.Heykeli ünvanı bulunan Buca-Mevlana Heykeli'nin İzmirde olduğunu,
• Iliada ve Odysseus”un yazarı Homeros’un İzmir’li olduğunu,
• İncil’de sözü edilen “Yedi Kilise”den üçünün İzmir ili sınırları içinde olduğunu,
• Dünyanın Yedi Harikasından biri olan Artemis Tapınağı’nın Selçuk’ta olduğunu,
• .Parşömen kağıdının Bergama’da keşfedildiğini,
• Eski dönemlerde Foçalıların 50 kürekli ve 500 yolcu taşıyan tekneler inşaa ettiklerini,
• Eski Foçalıların Batı Akdeniz’de bir çok koloni kurduklarını, bunlardan bazılarının İtalya’da“Velia”, İspanya’da “Ampurias” ve Fransa’da “Marsilya” olduğunu,
• Tanrıça Athena adına inşa edilen ilk tapınağın İzmir’de inşaa edildiğini,
• Filozof ve şair olan Xenophanes’in İ.Ö. 6. yy’da Kolofon’da yaşadığını,
• “Bir nehirde iki kez yıkanılmaz” diyerek her şeyin değiştiğini söyleyen ünlü filozof Heraklit’in (İ.Ö 540-480) Efes’te yaşadığını
• Filozof Anaxagoras’ın (500-428 B.C) Clazomenae’de, (bugünkü Urla) yaşadığını,
• Eski çağın ünlü hekimi Galen’in (131-210.İ.S.) Bergama’da yaşadığını,
• Meryemana için yapılan ilk kilisenin Efes’te olduğunu,
• İncil’in dört yazarından biri olan St. John’un Selçuk’ta öldüğü ve burada gömüldüğünü,
• Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın 188 yılının kışını Antonious ile birlikte Efes’te geçirdiğini,
• Fransız yazar ve şairlerden Lamartine, Chateubriand, Theophile Gautier, and Gustave Flaubert’in İzmir’i ziyaret ettiklerini,
• Papa VI. Paul’un 1967 ve Papa II. John’un 1979 yılında Meryemana Evini ziyaret ettiklerini,
• Uluslararası “İzmir Festivali” kapsamında Ray Charles, Paco De Lucia, Joan Baez, Martha Graham Dance Company, Tanita Tikaram, Jethro Tull, Leningrad Philarmony Orchestra, Christ De Burg, Sting, Moscow State Philarmony Orchestra, Julio Iglesias, Jan Garbarek, Red Army Chorus, Academy of St. Martin in the Field, Kodo, Chick Corea, New York City Ballet, Nigel Kennedy, Brayn Adams, Elton John ve James Brown’un İzmir’e geldiklerini,
• Ünlü şarkıcı Dario Moreno’nun Izmir’de yaşadığını,
• Bademler köyünün Türkiye’de tiyatroya sahip ilk ve tek köy olduğunu biliyor muydunuz?




"Google Osman"

19 Nisan 2007

11 Nisan 2007

TSK'yı sorgulama vakti gelmedi mi?

Artan şehit haberleri bana tekrar TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri)'nin yanlış bir stratejisini hatırlattı. Güneydoğu gibi gerilla savaşının yaşandığı bir bölge için acemi askerlerin tercih edilmesi şehit sayımızı çok fazla arttırmakta. 3 ay acemi eğitimi alan bir asker, ne kadar iyi savaşabilir ki?

Bence hemen profesyonel ordu kurulmalı ve en azından gerilla savaşı hala süren güneydoğu bölgemizde askerlik eğitimi verilmemeli, sadece profesyonel orduya ciddi savaş işi bırakılmalı. Böylelikle can kayıpları önemli ölçüde azalacaktır.



"Google Osman"

Google'ın Anzac'lar için özel logosu

Çanakkale'ye emperyalist ülkelere hizmet etmek için gelen Anzac askerleri için özel logo yapılırken, bizler için Google özel bir logo yapmıyor!




"Google Osman"

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Tarihçesi

İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. Bildiride,"olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara'da toplanacağı, Meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilerin en geç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu. Ayrıca, dağılan Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki Meclis'e katılabileceklerdi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temelleri Ankara'daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci Meclis Binası, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: Bu yapı bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor. İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan'ın bir kısım üyeleri Ankara'ya geldiler.

Ankara'nın o günkü şartları içinde Meclis'in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. Sonunda, İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. Eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı. Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis'in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı. Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.

Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı.

"Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar, İstanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir. Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum."

Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsedi. Daha sonra Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) adı kalıcılık kazandı.

TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü. TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına başladı. Bu düzenlemeler, TBMM'nin tam bir güçler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti.

2 Mayıs 1920'de Bakanlar Kurulunun seçilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı. 11 Bakandan oluşan "Meclis Hükümeti", 5 Mayıs'da TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yaptı. TBMM'nin açılışı ile birlikte, millî egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti doğmuş oluyordu. Birinci TBMM'nin iki temel hedefi, kesin zaferi kazanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendirmek, kalıcılığını gerçekleştirmekti. Öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarılması gerekiyordu.

3 Aralık 1920'de Ermenistan Cumhuriyeti ile imzalanan Gümrü Barış Andlaşması, TBMM'nin yaptığı ilk uluslararası andlaşmaydı. Böylece Doğu cephesi kapandı. 16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Andlaşması ile Rusya, yeni Türk Devletini ve Misak-ı Millî ilkelerini tanıdı. 6-11 Ocak 1921'de Birinci İnönü, 23-31 Mart 1921'de İkinci İnönü ve 13 Eylül 1921'de Sakarya Zaferleri sonucunda, 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Andlaşması ile Fransızlar savaştan çekildi. Aynı yılın sonunda İtalyanlar da TBMM hükümetiyle işbirliğine giriştiler. 1922 yılında, Yunanistan ve İngiltere dışında, TBMM, tüm ülkelerle iyi ilişkiler içindeydi,TBMM Orduları, 26 Ağustos 1922'de Büyük Zaferi kazandılar. 9 Eylül'de İzmir kurtarıldı.

18 Eylül'de ise Anadolu'da hiçbir yabancı askerî güç kalmamıştı. Yeni Türk Devleti'nin bu başarıları karşısında İngiltere de dahil olmak üzere İtilaf Devletleri ile 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi imzalandı. Doğu Trakya kurtuldu. İtilaf Devletleri, 27 Ekim'de Lozan'da barış görüşmelerinin yapılmasını kararlaştırdılar. Uzun süren görüşmeler sonunda 24 Temmuz 1923'de imzalanan Lozan Barış Andlaşması 24 Ağustos 1923'de TBMM'de onaylandı. Yeni Türk Devleti, askerî, siyasî ve ekonomik özgürlüğüne kavuştu.


"Google Osman"

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı

"Küçük hanımlar, küçük beyler!
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü,
yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız!
Memleketi asıl aydınlığa boğacak
sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,
kıymetli olduğunuzu düşünerek
ona göre çalışınız. Sizlerden
çok şeyler bekliyoruz."

Mustafa Kemal ATATÜRK


"Google Osman"

06 Nisan 2007

14 Nisan Ankara Mitingi

Tuncay Özkan'ın da katılacağı Ankara mitinginde, Cumhurbaşkanlığı seçimini oldu bittiye getirmek isteyen zihniyet protesto edilecek.



"Google Osman"

04 Nisan 2007

Eurovision Türkiye 2007 - Kenan Doğulu - Shake it up Şekerim

Kenan Doğulu'nun "Shake it up şekerim" şarkısı ile Eurovision 2007'ye katılıyoruz. Bence sınıfta kalırız bu şarkıyla.




"Google Osman"